YETVART DANZİKYAN
Altılı Masa’nın planı var mı? Varsa nedir?
Siyasi yasak, sessizce kabullenilmesi değil, tam tersine mücadele edilmesi gereken bir iktidar hamlesi. Kritik anlarda bu tür hamlelerle yüzleşmek gerekir. Aynı AKP’nin 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde 27 Nisan muhtırası ile yüzleştiği ve kabullenmediği gibi. Ya da Bülent Ecevit’in 1971’de 12 Mart muhtırasının dümen suyuna girmeyişi ve kurulacak hükümete İsmet İnönü liderliğindeki CHP’nin destek vermesine karşı çıkarak CHP’deki görevinden istifa etmesi, oylamaya katılmayışı gibi.
Alevileş(tiril)miş Ermeniler konuşuyor
Yapımcı ve yazar Kazım Gündoğan’ın “Alevileş(tiril)miş Ermeniler” kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı. “Dersim’in Kayıp Kızları” belgeselinden de tanıdığımız Kazım Gündoğan ile yeni kitabı üzerine konuştuk.
İmamoğlu'na ceza ve siyasette yeni dönem
Diyelim ki, tam İmamoğlu aday gösterilmişken Yargıtay’dan gelecek bir ceza onaması, Altılı Masa’yı adaysız bırakabilir mi? Kılıçdaroğlu’na yakın çevreler bu seçeneği öne sürerek böyle bir risk almanın gereksiz olduğunu söylüyor. Teknik olarak haksız değiller. Ancak bu senaryo bu sefer de altı ayrı muhalefet partisinin kimi aday çıkaracağının iktidar tarafından belirlenmesi gibi hazmı zor bir tablo ortaya çıkarıyor.
Ermenice tiyatronun parlak günleri nasıl sona erdi?
Hrant Dink Vakfı'nca 4-5 Kasım'da düzenlenen ‘İstanbul, 1914-1922: Savaş, Çöküş, İşgal ve Direnişin Tarihi’ başlıklı konferansta sunum yapan isimlerden biri de Nesim Ovadya İzrail’di. İzrail konferansın kapanışında “Mütareke Yıllarında İstanbul’da Ermenice Tiyatro Faaliyetlerinin Yükselişi" başlıklı bir konuşma yaptı. İzrail ile sunumundan yola çıkarak Türkiye’de Ermenice tiyatronun tarihine baktık.
Artin Boşgezenyan ‘kolektif hafıza’da nasıl unutuldu?
4-5 Kasım'da gerçekleştirilen 'İstanbul, 1914-1922: Savaş, Çöküş, İşgal ve Direnişin Tarihi’ başlıklı konferansta sunum yapan isimlerden biri de Vahé Tachjian’dı. Aynı zamanda Houshamadyan sitesinin de yöneticilerinden olan Tachjian, “Bir Konuşmanın Hikâyesi: I. Dünya Savaşı Sonrasında İstanbul’da Ermeni-Türk İlişkilerini Tartışmak” başlığını verdiğini sunumunda ağırlıklı olarak II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Meclisi'nde Halep mebusu olan Artin Boşgezenyan'ın konuşmalarına odaklandı. Boşgezenyan'ın 1918'de Osmanlı Meclisi'nde yaptığı bir konuşmayı hatırlatan Tachjian, Boşgezenyan'ın bu konuşmada Ermeni Soykırımı'na değindiğini, "Müthiş bir suçtan bahsediyoruz, Ermeni felaketinden bahsediyorum. Burada esas fail Türk ulusu değildir, önceki Türk hükümetleridir" dediğini aktardı. Tachjian, Boşgezenyan'ın ulus ile suçu işleyenler arasında bir fark gözettiğine dikkat çekti. Tachjian ile sunumundan yola çıkarak Artin Boşgezenyan’ı ve dönemin siyasi atmosferini konuştuk.
Almanya'da köklerine döndü, 'Vartan' ismini aldı, harç talebiyle karşılaştı
Uzun süredir Almanya'da yaşayan Halis Yıldırım, 1915'e kadar uzanan Ermeni köklerine dönmek istedi, 'Vartan' ismini almak için mahkemeye başvurdu. Ancak 'harç' talebi ile karşı karşı karşı kaldı. Vartan Halis Yıldırım, yaşadıklarını ve Tercan'a kadar uzanan köklerini anlattı.
HDP ile görüşmek
İktidar açısından buradaki riyakarlık elbette çok fena halde sırıtıyor ama sonuçta diyalog, her zaman diyalogsuzluktan iyidir. İşin bu kısmını, iktidar öyle istiyor diye sabah akşam HDP’ye nefret yazıları döşenen kanaat önderleri, köşe yazarları düşünsün. Ancak burada herhalde asıl olarak CHP’nin düşünmesi gereken bir durum var.
O malum dalga var mı ve o dalganın siyasetçisi kim?
Siyasette bazen toplum içinde dalgalar oluşur ve bu dalgalar kabarır. 1973’te CHP’yi iktidara taşıyan dalga, 1983’te ANAP’ı iktidara taşıyan dalga gibi. Ve her dalga, kendi siyasetçisini de yaratır. Sorumuz şu: Böyle bir dalga var mı ve bu dalganın siyasetçisi kim?
Neredeyse 2020’nin tekrarı
Evet, biliyoruz, Türkiye ve Azerbaycan kardeş ülkeler, ancak bir savaşta ne olup bittiğine, hele ki can kayıplarına toplu olarak bakmak, insanlığın gereğidir. Bu basit ilke bile, Ermenistan söz konusu olunca unutuluyor ya da önemsenmiyor.
‘Dadrian’ın mezarı’ tartışmasına dair
Agos’un, bu konu da dâhil olmak üzere hiçbir konuda sansasyon yaratan ya da sansasyona kapı açan bir çizgi izlemediğini hatırlatmak isterim. Hrant Dink ve Vahakn Dadrian ile dostluğu uzun yıllara dayanan Prof. Taner Akçam’ın konuya dair yazısını da bir ‘sansasyon yaratma’ çabası olarak görmedim